sesten oda sabah yine zor kalktım uyuyan saat de zorla 08.15’i gösteriyordu tatil gününün tembel saatleriydi… dünden kalan sıkıntılar omuzlarımda yaramaz bir çocuk gibi ayaklarını sarkıtmaktaydı… gelen güne el sallıyordu umuttan bulutlarımın arasından gece düşlediği yıldızlara su veriyordu…
imgelerin istilası
imgelerin istilası gözümü kaçırdığım gerçekler gelip omuzuma konuyor avucuma alıyorum geçmiş zamanı… anılar uçuşuyor dört yanımda kayboluyorum sensiz mekanlarda… yeniden doğduğum anlar kınalı beşiğimde uyuyor kucaklıyorum eski çağ bebekliğimi… tarihin atlısı olup kuşatıyorsun sana hasret çocukluğumun başkentini… bu şiirde parmağı
derbeder hisler aynası
derbeder hisler aynası -rüzgarın tokatını yemiş paraşütçüyüm -savrulurum besmelesiz masaldan masala -pinhan cengâverlerin puslu diyarındayım -boyumun ölçüsünü alırım derbeder hisler aynasında… -güzellikleri, çirkinlikler arasında arayan defineciyim -geçtiğim her nehirde balıklar kardeş oldu, bilirim, hülya değil gerçeğim -doğru biraz kaçığım
tokgözlü zamanın aç çocuğu
tokgözlü zamanın aç çocuğu kar fırtınasından çıkıp güneşli düşlerde erittim kendini kumsala bırakmış ressamını yitirmiş hislerimi… sahipsiz ütopya değildi beni dağların doruklarına çıkaran… amaçsız adım değildi beni sevgi yollarında yürüten… dalsız ağaç değildi beni çiçek deryasına boğan…
kendi göbek bağını kesen
türk usulü laf salatası
türk usulü laf salatası ağustos sıcağında, soğuk soğuk düşler damlıyor; seni hatırlamaların çorak toprağına. avuçlarıma alıyorum senden kalan tüm umut kırıntılarını; kafamı kaldırıp bakıyorum, güneşin gerçekleri yakan yüzüne. bir anda akşam oluyor, serinlik çöküyor; sensiz, sulamaya çalıştığım bulutlara…
yaralı cümleler
yaralı cümleler yaralı cümlelerim ile sardım yalnızlığımın kuytusundaki sahipsiz hikâyeyi… sürekli kendi kıyıma vurdum içsel yolculuğumdaki yol arkadaşımı avuturken… kara sakallı bilgeler yurduna uğradım ayık düşüme bakıp gerçek gömüyü bulduğumda… derdimi anlatırken çok kanadım gülden cümlelere
çıplak
bir vardı bir yoktu
bağımsız dizeler-1
hoş geldin
hoş geldin hoş geldin merhabasız yağmurum… kentin suçlarına dağların sırlarına ortak olanım… saçlarımdan damla damla akarken ağarır suspus derbeder yanım… büyük bir gümbürtüyle yıkılır göğüs kafesimde bencilleşen ülke… hoş geldin umarsız çocukluğum… oyunlarımın senaryolarıyla oyuncak sepetinde yitirdiğim anılarım… dedikodular
düpedüz şiir
(düpe)düz şiir horozunu kesmiş bir şehrin sessizliğinde uyanıyor beni var eden kızıl düşüm çocukluk anılarım ayağıma dolaşıyor boyum uzuyor bir anda, musluğa yetişiyorum akıtıyorum içimde büyüttüğüm nehri kayboluyorum anlam yüklediğim sularda kayık mı evet bir kayık var yakınımda biniyorum
mıh
mıh arkamda alacaklı defteriyle koşturup durur esnaf çırağı geçmişim önümde sarkan dallarıyla sarıp sarmalar umut ağacı geleceğim ben yırtık zamanı diken işini bilenlerin topraklarında mülteci kör terzi gezinirim gündüzün düşünde dokunurum sevdanın duvarlarına elimde yerçekimine direnen
sadece şiir sadece sen
sadece şiir sadece sen ayık gördüğüm rüyaları ağırlıyorum gerçeklerin asık suratlı tokluğunda… bir dedikodu yükseliyor evin içinde kendimden şüphe ediyorum yokluğunda… üstü kirli çocukluk anılarımı kucaklıyorum yaşlanmış asi umutların çokluğunda… dilimde kafası güzel bir şarkı binlerce yılın mirası
şiirsel anlatılar-1
şiirsel anlatılar-1 sessizce uyuyakalıyor gece; bir annenin dizlerinde. gündüz uyanıyor bir başka annenin gülüşüyle. ya çocuklar, meyveye durmuşlar çoktan; diğer adı anne olan sevgi ağacında. çok bekledim kıraç toprağımla onu. tüm heybetiyle göründü dağların ardından; peşinden aşkın yağmuru. sel
başıboş şiirlerin yalnızlığı
başıboş şiirlerin yalnızlığı tüketiyorum kafası güzel günleri mülteci hisler meyhanesinde içiyorum ölü uyandıran içkisini yas tutar gibi düğün evinde… günde üç öğün seni düşlüyorum aç geleceğim ve tok geçmişimle tüm rezil sırlarımı mühürlüyorum kasıntı cümlelerimin eşliğinde… yaşanmışlıklarım
uykusunu arayan gece
uykusunu arayan gece biter gündüzün emanet saatleri yeşertir kuru, gölgesiz gerçekleri… başucumda ağırlarım her acıyı izlerim anılar kentinin yangınını… darağacında tatava yapmayandım gevezeliğimi yapraklarla sakladım… sus diyor, ölüm döşeğindeki dede saçarım sırlarımı delik cümlelerle… karanlıktan
sen oluyorum
sen oluyorum dinsin diyorum dinmiyor biliyorum zelzele olup sarsılıyor aralıksız seni hatırlamalar… geveze şarkılarım susuyor sahipsiz sözlerim yıkılıyor derin anlamlarda boğuluyorum… görsün diyorum görüyor biliyorum körebe olup oynuyorum seni görmeyen zamanla… yalnızlaşan dallarım kırılıyor sensizleşen yapraklarım dökülüyor ıssız
üç, iki, bir, sonsuz
üç, iki, bir, sonsuz başlasın izlenmemiş filmin dışladığı okunmamış kitabın küstüğü kendi kaderini yazan şiirin isyanı üç, iki, bir, sonsuz… yıktım yalınlığımı kuşatan gösterişli şehrin duvarlarını… dağıttım adımlarımı sayan gammazcı sosyete bulvarlarını… buldum içimi ısıtan güneşe tutunmuş aşkın dergahını…