derya martıların çığlığı sonunda kavuşuyor deryasına dalgalar kalıcı hasarlar bırakıyor kayalıklarda dalları kırık, yüreği sargılı bir ağacım kıyıda gülüşlerim karışıyor gözyaşlarımla hayata… ✔ küsuratsız pi
beceriksizler mahallesi
beceriksizler mahallesi üstümüz başımız emek kokuyor ekmeği kırıntısına kadar bölüşüyoruz alın teri damlayan çatlamış ellerle suya hasret kavrulmuş toprak gibi kucaklıyoruz günü doğuran güneşi… haksızlığa boyun eğmeyenlerdeniz bizi enayi diye yazarlar hesap defterlerine eğik başaklar diyarında başımız dik
neşe yağar sokaklarıma
bir kere
314 – doğum ve ölüm hattı
6 atımlık dize
mücadele yeni başlıyor
şiir tarlası
şiir tarlası uzandım boylu boyunca seni beklediğim şiir tarlasına eli çiçekli sevgililer geçiyor üstümden ağaçlar muştuluyor taşların sırrını yapraklar saklıyor doğacak meyveleri ve sen sevgilim kızıl elbisenle yıldızların balosundasın yüzümü okşuyor ellerin otlarla… kaç asır düştü takvim yapraklarından
yeryüzüne sığamayan
yeryüzüne sığamayan ellerim yıldızlara tutunur; geceden seheri muştulayan ninnilerin zafer çığlığını duyduğumda. ben tasviri olmayan topraklara bıraktım güneş bakışlı, kilim nakışlı umut tohumlarımı. gelmeyen yağmura sevdalıyım; bir yağsa her yerden belirecek gökkuşağı… bir kutsal barınakta yaşıyorum aşk
titreyen sözcükler ve çaresiz dudaklar
kurşun geçiren yelek
benim adım kızıl gün
sonsuz anlamın sırrı
umudun merdiveni
umudun merdiveni elimde umudun merdiveni ile dolaşıyorum tek başıma kentin yasaklı duvarlarını… kafamı kaldırıp düşünüyorum aşar mıyım diye sınırlarımı… hangi duvar engeldi görmeme dallarında umut sarkan ağacı gökyüzüne tutunmuş çocukları güneşte tutuşmuş yıldızın aşkını saçları dağınık göğün
sessiz cenazede oynak gelin, güvey
sessiz cenazede oynak gelin, güvey uykusu göç etmiş gecenin yoldaşlarıydı ne sırları uyuttular taştan yataklarda… sütü kesilmiş, çığlıktan ananın duasıydı kaç çocuğu büyüttüler yetim ormanda… umut doyuran bostanın kızıl düşleriydi gerçekleri toplayıp koyunca sofraya… katıksız somuna nasırlı elin
dedi bilge
özet
aynadaki gıcık yabancı
aynadaki gıcık yabancı üç kuruşluk keyfini kaçırıp duruyordu banknotları sayan aynadaki gıcık yabancı… alaca karanlıkta gökyüzünde süzülüyordu uçan süpürgesi ile ak sakallı masalcı… ince hesaplarla hayatın denklemini çözüyordu antik çağdan beri bir matematik ustası… kartalların arasında kalmış serçe sığınıyordu aşkı
kocamış kent
kocamış kent saçıldı sırlar birdenbire sivri dillilerin mekanında körleşti kendini gören gözler kibirli yüzlerin aynasında… sağanak yağan sözcükler aktı cümleler deresinde… topladı çöpçüler güzellikleri kalktı yatağından kocamış kent masalına ihanet etmiş ruhla… gür sesler yoldaşlık etti şimşeğe
kimindi bunca masal
kimindi bunca masal hep beni düşündüklerindendi bunca ayakta uyutulmalarım yalan hikayelerin saçıldığı yollardan sonra bunca sözde tanıdık sağır kapıları çalmalarım… güvensizliğin kuytuluklarında buldum kendi bataklığına batmış sessiz uykuları… general gibi gezinir ortalıkta tek başına çocukların gülüşlerinden saklanan soru