ahlar heybesi topallayan sezgimle buldum samimi sözlerini koşsam geçmişe ve seni orada arasam gözyaşlarıma düşmüş bir sevda acemisi yüzmeye çalışır, senin kıyına yanaşsam yokuşunda taşıyorum ahlar heybesini sevda açlığımda katığımsın anlasana düzlüğümde gülüşün karşılıyor beni yarını gıdıklıyoruz bizi
kördüğüm duvarlar
faça
faça çocukluğumdan kalma hasretin bıçak yarasını taşıyorum yanağımda her güldüğümde façamda mekân tutmuş adam açıyor kollarını gözyaşlarımdaki tsunami ile yüzümün coğrafyasında nice şehirler batırdım defalarca beni terk eden haymatlos hislerin tanıdık sızını taşıyan hamaldım ✔ küsuratsız pi
palavracının cenaze töreni
kahraman olmak istemiyorum
aşk şişesinin dibi
altı çizili hisler
elma ağacının anlattıkları
sallanan sokaklara naralar eken
kadının anlatısı
mirasyedi
kırk
konuşur gibi
konuşur gibi pamuk arasında çimleniyor neşe niyetine beslediğin acıların hesap deryasında boğulmuş nemli zamanı geleceğe hazırlarken sana gelen çocuğu bıkmadan ağırla, düşlerindeki dükkânları kapatma içtenliği anlatan bir şeker ile gökkuşağına yeni renkler katılır, unutma “iyi olmana sevindim”
insanlığın yıkılmaz binası
insanlığın yıkılmaz binası kuralına uygun kurduğum tüm cümleler sarsıldı gecesini yitirmiş düşlerimle kaldım göçük altında bir sözcüğü kurtarayım derken diğerlerini yaraladım şimdi hayat devrik bakıyor çoğul öznelerin yüklemine kara bayrak ile yas tutanların gözyaşları sıkar yumruklarını yıkıntılardan uzanan
evsiz kasaba
şiirsel
şiir-sel dağın yaralı taşlarının dertlerini dinleyen kuş dilinde hikâyeleri heybesinde toplayan nehrin coşkusunu yıldızlara götüren asırlardır hırgürden sıdkı sıyrılmış derviş kurdun hayaletini gördüm şiir-sel sohbetler aktı düşlerime penceremi açtığımda güneş misafir oldu gözlerime bir süre körlükten sonra
abidik gubidik
çil çil çileler
seninle gelenler
seninle gelenler sesin rüzgârım ile yoldaş olduğundan beri kutsadığım kentin duvarlarını söz ile yıkıyorum uzun sürsün, bozulmasın diye yolun güzelliği düşlerim yıldızları bir adım geriden takip ediyor gören utanıyor senin çıplak gerçeklerinden terli sokaklarda aç çocukları doyuruyor peşime
kırbaçsız mevsim
kı(s)sa
yol dizelerinin musahibi
yol dizelerinin musahibi ağzından düşürüyordu izmaritleşen sözleri dumanı tepesinde dağ gibi gidiyordu geçmişini getiren yola dalgın dalgın bakınca acılarının derinliğindeki mekâna ulaşıyordu tükürüğünde boğulan rüzgârın çırpınışlarıydı o anlam veremedikçe kasırganın şarkısını söylüyordu yol uzadıkça geride bıraktığı enkaza bakamıyordu
kaygı kayığı
kaygı kayığı karanlık denizin ortasındaydı ama nereye baksa lebideryaydı bir parça güvene tutunmuştu kendini kıyıdan kıyıya vurmuştu dalgalar gözlerinde taşıyordu hesaplaşmalar beynine mekân kurmuştu ya göktaşı düşseydi ya yertüyü havalansaydı tutunacak dal bulamadı kendi ormanına sığındı limanları yakalı
çaçaron çeroki
başlığı olmaz
başaklar da sararacak ama
toz toprak çamur
dalganı geç
üç
elbette gördüm
elbette gördüm üstündeki yırtık düşlerin pelerini ile şehri avuçlarına alarak koşuyor korkak masal kahramanlarını yere seriyor erik dalında asılı kalmış çocukluğum ömür penceresinden dalarak izliyor telaşların sokaklarda çarpışmasını özgür çıkıp parya olarak dönen kendini uzaklarda arayan gençliğim
uslanmak yok
imgemsin
imgemsin hasret rüzgârları getirir kokunu şiirden baharları yaratan eşsiz çiçeğimsin kucağını açar dağlarımın doruğu kavuşmayı bıkmadan anlatan imgemsin… ayaklarıma takılır saçtığın sözcükler karanlık cümlelerde açan güneşimsin dalı kırık olsa da kanatlanır gülüşler asık suratlı ormanı kuşatan imgemsin…
sakın kimseler bilmesin
sakın kimseler bilmesin ışığını kaybetmiş yetim gündüzüm güneşimi ararım dağların arkasında karanlığın sebebi benim, üzgünüm yaralı ormanları sardım asi kıvılcımla söz ver bana, sakın kimseler bilmesin… sudan sebeplerin çatlamış toprağıyım nefret tohumu susuz bırakır beni cennetteki evsizlerin çile
hasretin boş bavulu
şairin vasiyetnamesi
bahaneler mezarlığı
beşik kertmesi
diğer yarımı (s)arıyorum
kirli çamaşırlar
yolculuğun böylesi
her mevsimde seviyorum seni
her mevsimde seviyorum seni güz sarmaş dolaş, rüzgârın şarkısıyla dökülür takvim yaprakları yaşanmışlıklar ağacından sararmış hisler yola düşer aşıklar otogarında… içimde dilbaz şair tekrarlar duasını toplar sevdalı dizelerin sevabını duyuyor musun geceleri avazımı her mevsimde seviyorum
seni anlatan şiirleri beklerken
seni anlatan şiirleri beklerken özlem dolu sözlerim taşıyor eskimeyen sohbetlerimin sokaklarından kıvrılmış silüetler karışıyor kalabalığa… tek kişilik ülkenin başkenti oluyorum seni anlatan şiirleri beklerken… sevdalı günlerim mevsimlerini arıyor polat gibi yapraklar hesap soruyor güzden kuruyup dalından düşüyor güneş
rüzgârında kalmış fesleğenim
rüzgârında kalmış fesleğenim güneşini arıyor günlerim akan zamana anlam katmaya çalışıyor zaman yatırıyor beşiğinde ihtiyar gerçeklerle kalıyorum baş başa hatırlanmayan sözcüklerin piriyim ne de olsa herzevekil olmaya kararlıyım her sevdalı şiire akıl veriyorum sohbetler birden kısalıyor yolları sanki çocukluğumda
bir bilsen
bir bilsen çocuk resimlerinde saklıyorum içimdekileri seni andıkça renkler birbirine karışıyor… uslanmaz bir ezgi tutunuyor dilimin ucuna mızıka çalarak yıldızları topluyorum … sakın kimseler bilmesin aklımdan geçip gidenleri… uçurtmama yükledim tüm şiirleri savrulup duruyorum göğün kucağında… seni arıyorum
şiirden güne açılan pencere
aykırı terzi
ne anlatıyor bu şiir
ne anlatıyor bu şiir yıldızlar düşüyormuş göğün göğsünden aç bebeler doyuyormuş ışıklı ninnilerle… sokaklar sarıyormuş üşüyen yalnız şehri geç kalkıyormuş yataklarından saatler… bunların hepsi yetmiyormuş gibi şiirin sıradanlığına başkaldırmış dizeler… yılların açlığı ile oturmuş samimiyetin sofrasına çıkınında taşıyormuş
zincirleme ayağıma takılan sözcükler
zincirleme ayağıma takılan sözcükler 1- gök her şeyin gökten geldiğine inanıyordu tanrıların göz yaşlarıydı yağmur güneş göğün meşalesiydi… asırlarca aydınlandıktan sonra inançlı olanlar bulurdu çareyi ayaklar altında kalan yeryüzünde… “gök, denize sevdalanmış; yağmur olup dökmüş içini”
kuşatma
derya
şiir tarlası
şiir tarlası uzandım boylu boyunca seni beklediğim şiir tarlasına eli çiçekli sevgililer geçiyor üstümden ağaçlar muştuluyor taşların sırrını yapraklar saklıyor doğacak meyveleri ve sen sevgilim kızıl elbisenle yıldızların balosundasın yüzümü okşuyor ellerin otlarla… kaç asır düştü takvim yapraklarından
kendi göbek bağını kesen
hoş geldin
hoş geldin hoş geldin merhabasız yağmurum… kentin suçlarına dağların sırlarına ortak olanım… saçlarımdan damla damla akarken ağarır suspus derbeder yanım… büyük bir gümbürtüyle yıkılır göğüs kafesimde bencilleşen ülke… hoş geldin umarsız çocukluğum… oyunlarımın senaryolarıyla oyuncak sepetinde yitirdiğim anılarım… dedikodular
düpedüz şiir
(düpe)düz şiir horozunu kesmiş bir şehrin sessizliğinde uyanıyor beni var eden kızıl düşüm çocukluk anılarım ayağıma dolaşıyor boyum uzuyor bir anda, musluğa yetişiyorum akıtıyorum içimde büyüttüğüm nehri kayboluyorum anlam yüklediğim sularda kayık mı evet bir kayık var yakınımda biniyorum
mıh
mıh arkamda alacaklı defteriyle koşturup durur esnaf çırağı geçmişim önümde sarkan dallarıyla sarıp sarmalar umut ağacı geleceğim ben yırtık zamanı diken işini bilenlerin topraklarında mülteci kör terzi gezinirim gündüzün düşünde dokunurum sevdanın duvarlarına elimde yerçekimine direnen
sadece şiir sadece sen
sadece şiir sadece sen ayık gördüğüm rüyaları ağırlıyorum gerçeklerin asık suratlı tokluğunda… bir dedikodu yükseliyor evin içinde kendimden şüphe ediyorum yokluğunda… üstü kirli çocukluk anılarımı kucaklıyorum yaşlanmış asi umutların çokluğunda… dilimde kafası güzel bir şarkı binlerce yılın mirası
başıboş şiirlerin yalnızlığı
başıboş şiirlerin yalnızlığı tüketiyorum kafası güzel günleri mülteci hisler meyhanesinde içiyorum ölü uyandıran içkisini yas tutar gibi düğün evinde… günde üç öğün seni düşlüyorum aç geleceğim ve tok geçmişimle tüm rezil sırlarımı mühürlüyorum kasıntı cümlelerimin eşliğinde… yaşanmışlıklarım
sen oluyorum
sen oluyorum dinsin diyorum dinmiyor biliyorum zelzele olup sarsılıyor aralıksız seni hatırlamalar… geveze şarkılarım susuyor sahipsiz sözlerim yıkılıyor derin anlamlarda boğuluyorum… görsün diyorum görüyor biliyorum körebe olup oynuyorum seni görmeyen zamanla… yalnızlaşan dallarım kırılıyor sensizleşen yapraklarım dökülüyor ıssız
pos bıyıklı gerçek
pos bıyıklı gerçek köse fedailerle güne tutundu berber güneşi doğurduğunda… masallar kendini avutuyordu anılar beşiğinin kucağında… mutludur hatalarının tek hamalı yokuşta taşır, kırbacını sırtında… reyhan kokan kayığın bahçıvanı pinti gibi toplar kendini sularda… satılık diller var mitralyöz
ikinci evini alan sokak kedisi
ikinci evini alan sokak kedisi sessizlik deryasında çırpınıyor kendini geçmişinde yitirmiş can… derin pişmanlıklara batıp, çıkıyor sonra şiir olup yüzüyor zaman… güz çığlığıyla anlam buluyor kış döküyor gözyaşını masalında ağaç… periler sarkıyor dallardan, ıslanmış dilek ağacında dua ediyor