(telefonunuzu yan çevirerek okuyunuz) sabahın körü düşü olmayan da uyanıyordu ulak olan suyu avuçlayarak kirli işlere bulaşmış gerçekleri umarsızca yüzünün coğrafyasına saçıyordu… amacı olmadan adımlayarak yolları aynı gündüzü binlerce
çeyrek aklımla
çeyrek aklımla yuvasından düşen yavru umuttum düştükçe kendimi kendimle avuttum tutunacak dal bulamasam da dünden miras kalan çeyrek aklımla dertlerin en güzeline tutuldum… tatavanın tavasında pişmemiş sözcüktüm dilden dile düştüm de oracıkta öldüm samimiyetsiz sohbetlerle gömdüler ama anlam
barışa koşan savaş atı
pazar miskini
imgemsin
imgemsin hasret rüzgârları getirir kokunu şiirden baharları yaratan eşsiz çiçeğimsin kucağını açar dağlarımın doruğu kavuşmayı bıkmadan anlatan imgemsin… ayaklarıma takılır saçtığın sözcükler karanlık cümlelerde açan güneşimsin dalı kırık olsa da kanatlanır gülüşler asık suratlı ormanı kuşatan imgemsin…
sakın kimseler bilmesin
sakın kimseler bilmesin ışığını kaybetmiş yetim gündüzüm güneşimi ararım dağların arkasında karanlığın sebebi benim, üzgünüm yaralı ormanları sardım asi kıvılcımla söz ver bana, sakın kimseler bilmesin… sudan sebeplerin çatlamış toprağıyım nefret tohumu susuz bırakır beni cennetteki evsizlerin çile