siyah beyaz ayrılıklar kendine hayran baharı çok severdim ressam gibi renkleri ustaca saçmasını da… umudun kuşları çoktan uçup gitmişlerdi gökkuşağı köprüsünün altından geçerek… karanlıkta şiir doğurtan ebeyi epey bekledim büyüttüm koynumda siyah beyaz ayrılıkları… ✔ küsuratsız pi
her mevsimde seviyorum seni
her mevsimde seviyorum seni güz sarmaş dolaş, rüzgârın şarkısıyla dökülür takvim yaprakları yaşanmışlıklar ağacından sararmış hisler yola düşer aşıklar otogarında… içimde dilbaz şair tekrarlar duasını toplar sevdalı dizelerin sevabını duyuyor musun geceleri avazımı her mevsimde seviyorum seni…
seni anlatan şiirleri beklerken
seni anlatan şiirleri beklerken özlem dolu sözlerim taşıyor eskimeyen sohbetlerimin sokaklarından kıvrılmış silüetler karışıyor kalabalığa… tek kişilik ülkenin başkenti oluyorum seni anlatan şiirleri beklerken… sevdalı günlerim mevsimlerini arıyor polat gibi yapraklar hesap soruyor güzden kuruyup dalından düşüyor güneş
rüzgârında kalmış fesleğenim
rüzgârında kalmış fesleğenim güneşini arıyor günlerim akan zamana anlam katmaya çalışıyor zaman yatırıyor beşiğinde ihtiyar gerçeklerle kalıyorum baş başa hatırlanmayan sözcüklerin piriyim ne de olsa herzevekil olmaya kararlıyım her sevdalı şiire akıl veriyorum sohbetler birden kısalıyor yolları sanki çocukluğumda
bir bilsen
bir bilsen çocuk resimlerinde saklıyorum içimdekileri seni andıkça renkler birbirine karışıyor… uslanmaz bir ezgi tutunuyor dilimin ucuna mızıka çalarak yıldızları topluyorum … sakın kimseler bilmesin aklımdan geçip gidenleri… uçurtmama yükledim tüm şiirleri savrulup duruyorum göğün kucağında… seni arıyorum
kendini bilmezlere beyitler
kendini bilmezlere beyitler taşlı yolların âşığı olmadan düz ovanın türküsünü söylersin… kırılmış dala merhem bulmadan duyarsız ormanın derdini dinlersin… yetimin canevine taht kurmadan mazlumlar ülkesinde sultan gibisin… başkasının kişiliğini döversin durmadan özünü anlatan ne varsa sırtını
şiirden güne açılan pencere
aykırı terzi
ne anlatıyor bu şiir
ne anlatıyor bu şiir yıldızlar düşüyormuş göğün göğsünden aç bebeler doyuyormuş ışıklı ninnilerle… sokaklar sarıyormuş üşüyen yalnız şehri geç kalkıyormuş yataklarından saatler… bunların hepsi yetmiyormuş gibi şiirin sıradanlığına başkaldırmış dizeler… yılların açlığı ile oturmuş samimiyetin sofrasına çıkınında taşıyormuş