şiirden güne açılan pencere
s-abah
arkasını dönüp baktı
toprak damlı evinin
çiçeklere karışmış şiirlerine
gözyaşlarıyla suladı kokularını…
göçüp giden kuşları aradı
uzaktan geliyordu şarkıları…
çıkınında dağının hikâyesi
toprak ananın göğsüne
eke eke gitti sözcükleri…
u-fuk
güneş ısıttıkça yakıyordu hisleri
dumanı çıkmadan yanmayı öğrenmişti
yakmadan eşsiz dizelerin ormanını…
yolu uzun uzun fısıldıyordu
taşa toprağa sevdalı dertlerini
ayağında eskimiş pabucuyla
yeni adımlarına isim koyuyordu
kendinden uzaklaştıkça
kendine yakınlaşıyordu
dağını kucaklamaya hazırlanıyordu…
a-kşam
gönül tellerini titreten
güne şiirden şarkılar besteleyen
kuşların yuvasındaydı…
karanlığı saran aydınlık düşler gibi
dağın eteğini çekiştiriyordu
yaramaz ezgilerin başkaldırısı…
yıldız desenli yorganı çekip üstüne
göğün mahrem yerlerini açıkta bırakıp
avuttu uykusuz saatleri
aydan kopardığı ninniyle…
t-an
güneş, dağın omzundan işmar etmeden
dizelerinde uyuttuğu kuşları uyandırmadan
onu yolculuğa çıkaran imgeleri kaçırmadan
şiirden bir güne daha penceresini açtı…
o hep şiirin evindeydi
dört duvarı olmadan
her yerdeydi eli…
✔ küsuratsız pi
Çok şeyin adı küçük yazılırdı ama anlamı çok büyük olurdu. Tıpkı kaleminden dökülen dizeler gibi.Yüreğine sağlık Suat 👏👏👏💯
Teşekkür ederim bu güzel sözler için Kızıl Düş 🙂