mirasyedi bana sevdiğini bakışları ile hissettirirdi ben o bakışlara yuva kurardım göz pınarlarım tutku damlaları ile dolardı topraklarımı suladıkça aşk kokardı hasat sevenlerin kutsadığı işti ben ise bu yollarda gönüllü işçi ona güvenirken kendime sarılıyorum ıslandıkça yeşer içimdeki
kırk
konuşur gibi
konuşur gibi pamuk arasında çimleniyor neşe niyetine beslediğin acıların hesap deryasında boğulmuş nemli zamanı geleceğe hazırlarken sana gelen çocuğu bıkmadan ağırla, düşlerindeki dükkânları kapatma içtenliği anlatan bir şeker ile gökkuşağına yeni renkler katılır, unutma “iyi olmana sevindim”
insanlığın yıkılmaz binası
insanlığın yıkılmaz binası kuralına uygun kurduğum tüm cümleler sarsıldı gecesini yitirmiş düşlerimle kaldım göçük altında bir sözcüğü kurtarayım derken diğerlerini yaraladım şimdi hayat devrik bakıyor çoğul öznelerin yüklemine kara bayrak ile yas tutanların gözyaşları sıkar yumruklarını yıkıntılardan uzanan küçük
evsiz kasaba
şiirsel
şiir-sel dağın yaralı taşlarının dertlerini dinleyen kuş dilinde hikâyeleri heybesinde toplayan nehrin coşkusunu yıldızlara götüren asırlardır hırgürden sıdkı sıyrılmış derviş kurdun hayaletini gördüm şiir-sel sohbetler aktı düşlerime penceremi açtığımda güneş misafir oldu gözlerime bir süre körlükten sonra derviş
abidik gubidik
çil çil çileler
seninle gelenler
seninle gelenler sesin rüzgârım ile yoldaş olduğundan beri kutsadığım kentin duvarlarını söz ile yıkıyorum uzun sürsün, bozulmasın diye yolun güzelliği düşlerim yıldızları bir adım geriden takip ediyor gören utanıyor senin çıplak gerçeklerinden terli sokaklarda aç çocukları doyuruyor peşime takılıp