kırbaçsız mevsim uzak anılar bahçesinin afacanıyım elimde bir oyuncak at yola sırlarımın yükünü fısıldarım kimse kusura bakmasın bu saatten sonra dünya bana katlansın filozofun derdini haykıran çiçek susuz göz(e)lerde büyüyen emek hasat öncesi başağı kutsayan dilek hiçbiri bu
kı(s)sa
yol dizelerinin musahibi
yol dizelerinin musahibi ağzından düşürüyordu izmaritleşen sözleri dumanı tepesinde dağ gibi gidiyordu geçmişini getiren yola dalgın dalgın bakınca acılarının derinliğindeki mekâna ulaşıyordu tükürüğünde boğulan rüzgârın çırpınışlarıydı o anlam veremedikçe kasırganın şarkısını söylüyordu yol uzadıkça geride bıraktığı enkaza bakamıyordu
kaygı kayığı
kaygı kayığı karanlık denizin ortasındaydı ama nereye baksa lebideryaydı bir parça güvene tutunmuştu kendini kıyıdan kıyıya vurmuştu dalgalar gözlerinde taşıyordu hesaplaşmalar beynine mekân kurmuştu ya göktaşı düşseydi ya yertüyü havalansaydı tutunacak dal bulamadı kendi ormanına sığındı limanları yakalı
çaçaron çeroki
başlığı olmaz
başaklar da sararacak ama
toz toprak çamur
dalganı geç
kızıl tüy
kızıl tüy seni uzaklarda gördüm sığındığım topraklar yağmalandığında [ormanların cümlelerini taşıyordun doğanın katili olanlara] soruların ve öfken dörtnala yetişti para ve altın peşinde koşanlara [kurtarmak istedin nehirlerin şarkılarını balıkların sırlarını] miras bırakacağın kültürü anlamazdı ucuza satılan kapitalist oyuncakları